Rahşan Tekşen

ANA SAYFA  »  KİTAPLIĞIM  »  EDEBİYAT AİLEM   »  Selman Nuriler

Selman Nuriler

Selman Nuriler
Selman Nuriler

DENİZ SÖZLÜĞÜ

“bir yağmuru göze almışsa deniz
uzaklaşmak istediğindendir kıyılarından”

A. Ali Ural Hocam’a

Bir: Allah. Dedem “Birdir Allah,” derdi kalkarken hep. Koltuktan, sofradan, misafirlikten, fark etmez. Onun hayalî bastonuydu bu söz. Eşyalar uykudan uyanır gibi olurdu bu kelimeleri söyleyince. Perdeler ve örtüler havalanır, kapı kendiliğinden açılırdı. Kadınlar konuşurken duyuyordum, yaşlıların böyle özel güçleri olabiliyormuş. Hızlı hızlı giderdi dedem her yere.  Onu durdurmak için “Birdir bir, yerin dibine gir,” dedim bir gün kalkarken.  Okulda çok oynuyorduk o aralar. Dilime dolanmıştı. Dedemle oynamak için değildi yoksa. Annem kızdı tabii. Banyo yaptırdı gece gece bana. “Gelmez bi’ daha bak böyle söylersen,” dedi. Gelmedi sahiden. Namazdan kalkamamış, dediler, otururken ölmüş.

Yağmur: Havadan damlalar hâlinde dökülen kalabalık su. Kefenini ıslattı dedemin. Toprağa koymak için acele ettiler o yüzden. Ben tabutla gömülür sanıyordum ölüler. Bizim mi olacak şimdi bu, eve mi götüreceğiz? Babam izin verse içinde yatardım. Yerler çamur oluyordu. Kuru bir yer aradım. Ayağımın altına daha çok yapıştı bu kez. Dedemi toprakla örtüyorlardı, ağlayanlar vardı dua okunurken. Annem görse kızardı ayakkabılarımı kirlettim diye. Ağaçların arkasına saklandım. Mezar taşlarını okumaya başladım. 

Göz: Bakmadığın şeyleri de gösteren organ. Bir sürü isim yazıyordu taşlarda. Hepsini okumaya başladım yürüye yürüye. Onları, öğretmeni beklerken konuşanların tahtaya yazılmasına benzettim. Tarihler de numaralarıydı. Sınıf başkanı olursam “Ruhuna Fatiha” yazardım konuşanların yanına. Bunu yaptığımı gerçekten görüyordum. Gözlerimle değil ama. Bizimkilerin görüntüsü küçüldü, sesleri azaldı.

Göze almak: Bilmediğin tehlikeli şeyler yapmak galiba. Dedem ölmemiş gibi oluyordu ben kalabalıktan uzaklaştıkça. Kendimi mezar taşı okumaktan alamıyordum. Ağaç diplerindeki karanlıklar büyüyordu kafamı kaldırıp başka yere bakınca. Mezarlardaki çiçekler uzuyordu. Bazen çıkmaz sokağa girip mecburen taşlara basıyordum. Adımın yazdığı bir mezar taşı bulana dek vazgeçmeyecektim belli ki. Ancak o zaman dururdum başında. Onunla ortak yönlerimizi düşünürdüm. Bir türlü çıkmıyordu.

Deniz: Ben. Adım Deniz yani. Denize bakan bir hastane odasında doğduğum için koymuşlar bu ismi. Okulda, kız ismi diye dalga geçiyorlardı bazen. Birisine tekme attım bir defa, o günden beri diyen olmadı. Korkmam kimseden. Mezarlıklardan filan. Artık kimse yoktu etrafta. Yağmur devam ediyordu. Çıtırtılar vardı, ağaçlardan sandım. Bir köpek kafasını kaldırdı beni fark edince. Korkumu belli etmemek için ben de onun gibi ağzımı açarak nefesimle buhar çıkarmaya başladım. Kaçsam yakalardı, köpekler benden hızlı koşar. İkidir iki, ormandaki tilki. Mahalledeki Foks gibi yakalayınca yalayıp bırakmayabilirdi.

Uzaklaşmak: Ayakkabıların çok yürümesi. Dönsem artık babamların yanına, diye düşündüm. Geri gitmeye çalıştım ama her yer aynı gözüküyordu. Ne yana dönsem rüzgâr karşıdan esiyordu. Mezar taşlarında tanımadığım isimler gördükçe korkmaya başladım. Biraz uzağa bakınca mermer denizi gibi göründü her tarafım. Küçüklü büyüklü taşlar dalgalara benziyordu. Bağırmak istedim. Boyumu geçen bir yerdeydim de ağzımı açsam su doluverecekti. Üçtür üç, yapması çok güç.

İstemek: Olmayan bir şeyin olması için yapılan şey. Yanımda birileri olsa ne iyi olurdu. Cenazedekiler yerin dibinden oracıkta çıksa şaşırmazdım herhalde. Bunu kimden isteyeceğimi bilmiyordum. Yeni bir ölü de gelmez gibiydi, yer yoktu, iyice sıklaşmıştı mezarlar. Yürümekten başka çarem yoktu. Biraz daha kaybolsam dilenciye dönüşeceğimi sandım yorgunluktan. Onların mezarlıklarda yaşadığını anlatmıştı birisi. Tabutları onlara mı veriyorlar yoksa uyumaları için? Sırtıma bir el dokunup beni tutacakmış gibi geldi aniden. Arkama bakamazdım artık. Koşmaya başladım. Yaklaşan bir uğultu vardı ben ilerledikçe. Korna sesleri gelmeye başladı. Sonra bir duvar gördüm.

Kıyı: Denizde ayağımın değebildiği yerler. Duvarı takip ederek mezarlığın kapısını buldum. Bizim evin olduğu caddeydi bu. Su içinde kalmış ayaklarımı hissettim yola girince. Rüzgâr boynumdan içeri girip titretiyordu beni. Kaşlarımdan sular damlıyordu. Hatice evdeydi, onu getirmemişlerdi cenazeye. Açardı bana kapıyı. Nefesimden sesler çıkıyordu artık. Ayakkabılarım gırç gırç diye yağmur suyu sızdırıyordu. Çamurdan izler bıraktım apartmanda. Zili çalarken sayıklıyordum: “Dörttür dört.”

“Üstümü ört,” dedim Hatice’ye, “ört beni.”

Selman Nuriler, Dünyanın Kemikleri, Şule Yayınları, 2020

EDEBİYAT AİLEM KATEGORİSİNDEN...

babamin-makineleri-27655

Ali Murat Binark

Bazen ne kadar çabalarsan çabala kötü olursun. Bu yüzden kendinden nefret edersin ve nefret ettikçe daha kötü biri olursun. Bazen biri bile olamazsın. Ortalıkta salınıp duran bir ruhsundur sadece. Kimliksiz, kişiliksiz bir şey. Kimse seni anlamaz. Ergen miyim, dersin kendi kendine. Ergensindir. Değilsindir. Hep çocuk görürsün kendini, hep yaşlı. Ağlamaktan yüzü kızarmış küçük bir çocuğun seni gördüğü andaki o bir anlık duraksamasıyla mutlu olur, rastgele bir sokaktaki tanımadığın bir adamın, yüzüne yönelmiş şüphelenen bakışlarından mutsuz olursun.

DETAY...

sumeyra-yaman-68734

Sümeyra Yaman

Tek bir nefestir görünür kılan rüzgârın şeklini Beni hazırla Rüzgâr çağırdıkça koyulaşan Toz ve dumanıyla şehirlerin anası Felaketi bir kavmin sekiz gece Azalıyor mahlukatın eşrefi Dönüp bakmadılar mı? Derken onları o yerden

DETAY...

betul-baris-854

Betül Barış

  Çorbasından bir kaşık almıştı ki başının üzerinde bir gölge belirdi. Karasinek? Eşekarısı? Serçe? Neydi bu? Karartı tavan ve zemin arasında ani manevralar yapıyordu.   Çığlıklar atarak evden çıktı. Nefes nefese kalmıştı. “Bu da ne böyle?” diye sordu kendine. Cevap çok geçmeden titreyen vücudunun her bir uzvundan beynine doğru hücum etti. Yarasa!             Bu kelimeyi hayatında ilk kez kullanıyor gibiydi oysa yarasayla ilgili bir sürü belgesel izleyip mağaradaki hayatları hakkında birçok şey öğrenmişti ama şimdi bu bilgiler faydasızdı. Nitekim yarasa mağarada değil, salondaki kristal avizenin altında uçuyordu. 

DETAY...

deli-sesler-16654

Berrin Erdoğan

Palyaçonun sallandığı direğin darağacından tek farkı, ucunda sallanan adamın koltuk altından asılmasıydı. Neden herkesin kahkahalarla izlediği bir şeyi bu kadar korkunç buluyorum? Metrelerce yukarıdaki ipin ucunda debelenen bir adam nasıl komik olur, tek ben mi benzetiyorum can çekişen birine? Herkes nasıl da mutlu. Bir başka palyaço seyircilerin arasından gösteriye dahil olacak kişileri seçiyor. Ellerine birer top verdiği oyunun parçası olmayı başaran izleyiciler, hırsla palyaçoyu vurmaya çalışıyor.

DETAY...

2025. Copyright © Rahşan Tekşen.

Avinga | XML