ANA SAYFA » KİTAPLIĞIM » EDEBİYAT AİLEM » Berrin Erdoğan
PALYAÇO
Palyaçonun sallandığı direğin darağacından tek farkı, ucunda sallanan adamın koltuk altından asılmasıydı. Neden herkesin kahkahalarla izlediği bir şeyi bu kadar korkunç buluyorum? Metrelerce yukarıdaki ipin ucunda debelenen bir adam nasıl komik olur, tek ben mi benzetiyorum can çekişen birine? Herkes nasıl da mutlu. Bir başka palyaço seyircilerin arasından gösteriye dahil olacak kişileri seçiyor. Ellerine birer top verdiği oyunun parçası olmayı başaran izleyiciler, hırsla palyaçoyu vurmaya çalışıyor. Neşeli hedefse, abartılı hareket ve komik yüz ifadesiyle kendini korumaya çalışıyor. Bir yerde palyaço korkusunun yaygın bir korku olduğunu okumuştum. Ellerinde topları bütün güçleriyle atmaya çalışanlar acaba bir korkuyla mı savaşıyor. Ben de korkarım palyaçolardan. Yüz ifadesini gizleyen sürekli gülmeye mahkum edilmiş bir adam tabii ki korkunçtur.
Seyirciler yerlerine gönderildi, kâbus bitti. Arkadaşı tahta platformla sahneye gelip, asılı duran palyaçonun altına koydu. Nihayet adamcağız yükseklik esaretinden kurtulacak. Böyle düşünüp rahatladığım için iyi niyetli bir budala olmalıyım, hangi kurban bu kadar kolay kurtulmuş ki! Platform ayaklarına değdiği anda aşağıya doğru kayıyor. Palyaçonun benim kadar hayal kırıklığına uğradığını sanmıyorum, o bildiği oyunu oynuyor. Benim gözlerim sorunlu, oyunu oyun olarak görmeyi başaramayan onlar. Bunu eğlence olarak kabullenen herkes nasıl eğleniyor halbuki, gösterinin hırpalanan adamı bile.
Ah, o darağacı benzetmesi bütün zihnimi zehirledi. Gösterinin tadı kaçtı, hep tarih kitaplarının suçu. Ne güzel eğlenirdim bir sirkte oysa. O topları ben de savururdum palyaçoya, suratını boyayıp asıl halini gizleyerek çoktan hak etmişti bunu. Sırıtan umursamaz yüzünü buruşturup canını yakmak için elimden geleni ardıma koymazdım. Kimse, başkalarının elde edemediği, yokluğunu hissettiği neşeyi sürekli yüzünde taşımamalı. Bir adama bunun için eziyet edilebilir.
Makyajı gülümsüyor palyaçonun. Keşke onun gibi yüzümde taşıyacağım ifadeyi dondurabilseydim. Hep aynı kayıtsız ifadesiz yüzle yaşasam. Hiç kimse kurduğu cümlelerin izini göremeseydi yüzümde. Evet kıskanıyorum palyaçoyu yalan olan neşesini, herkesten kolayca saklanabilmesini. O toplardan ben de istiyorum.
Deli Sesler, Berrin Erdoğan, Şule Yayınları, 2016.
Bazen ne kadar çabalarsan çabala kötü olursun. Bu yüzden kendinden nefret edersin ve nefret ettikçe daha kötü biri olursun. Bazen biri bile olamazsın. Ortalıkta salınıp duran bir ruhsundur sadece. Kimliksiz, kişiliksiz bir şey. Kimse seni anlamaz. Ergen miyim, dersin kendi kendine. Ergensindir. Değilsindir. Hep çocuk görürsün kendini, hep yaşlı. Ağlamaktan yüzü kızarmış küçük bir çocuğun seni gördüğü andaki o bir anlık duraksamasıyla mutlu olur, rastgele bir sokaktaki tanımadığın bir adamın, yüzüne yönelmiş şüphelenen bakışlarından mutsuz olursun.
Tek bir nefestir görünür kılan rüzgârın şeklini Beni hazırla Rüzgâr çağırdıkça koyulaşan Toz ve dumanıyla şehirlerin anası Felaketi bir kavmin sekiz gece Azalıyor mahlukatın eşrefi Dönüp bakmadılar mı? Derken onları o yerden
nehri tedirgin geçiyordun koşarak gergin ağlarla bana tedirgin örgülü saçların sığmadı ellerime bu eğri avuçlarla seni nasıl tutayım ben çolak bir ressamım, iyi türkü söylerim
Bir sabah uyandığında Emily kocasını yanında bulamadı. Banyodan sifon sesi bekledi, ııh. Salondaki televizyondan gelecek gürültüye kulak kabarttı, hayır. Odalardan birinde miydi yoksa? Yatağında gerinip esnedi. “Kalkıp çayı koyayım,” Üç sokak aşağıda oturuyordu annesi, ona uğramıştı belki de. Porselen bardağını aldı raftan. Hım, tereyağının tadı nefis! Bir dilim kızarmış ekmek daha? Üstüne sıcak çaydanlığı koyduğu için gazetedeki haberi görmedi.