Kitaplarımıza has dolaplarımız yoktu ama ortak bir kütüphanemiz vardı. Annemden koparttığımız her köşe, mülkümüze geçmiş bir arazi kıymetindeydi. Çünkü onları rahat ettirmek gibi bir derdimiz vardı.
Üçümüzden biri, ortak kütüphanemize ait bir kitabı dışarı ödünç verir de geri alamazsa, kendi harçlığıyla aynı kitabı alıp yerine koymak zorundaydı. Sonra harçlığımızın belli bir kısmını kütüphane bütçemize düzenli olarak aktarmayı adet haline getirmiştik. En az ben verirdim, çünkü en küçüktüm ve harçlığım da yaşıma göreydi. Şayet üçümüzden biri, bir kitap almayı teklif eder ve bu teklif hepimizin onayından geçmezse, yine de o kitap ortak bütçemizden alınır ama kitabın yarı bedelini talep eden karşılardı. Kendimizce toplantılar yapar, defterler tutar, imzalar atardık. Birbirimizi ciddiye alırdık, severdik çünkü. Bunları yaptığımızda gerçekten çocuktuk. Kütüphanemiz dolarken büyüdük, biz büyürken kütüphanemiz saksısına sığmayan bir çiçek gibi serpildi.
Gün geldi, herkesin müstakil bir kütüphanesi oldu. Ve başka bir gün, hazinemizi halının üzerine dökmeye karar verdik. Gözlerimiz kamaştı güzelliğinden. Pay ettik içimiz dağlana dağlana. Çocukluğumuzu kaybetmenin ve onun varisleri gibi bir araya gelmenin ağırlığı pek dokundu vicdanlarımıza.
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır'ın kütüphanemdeki tefsiri, ondan çok azizdir benim için. O gün payıma düşen sair kitaplar keza... Çocukluğumun levhi mahfuzu güzelim kitaplar...